Gelelim midyelere... Çok fazla çeşit var, daha doğrusu çok fazla çeşit sos. "Snail butter" ve peynirli bu midyeyi seçtik ama ilk tepkim salyangozun neresinden yapılıyor olmuştu!. Baharatlı ve sarımsaklı tereyağmış sadece... Resimde görüldüğü kadar da lezzetliydi... Bizde ne yazıkki sadece midye dolma( ki çok severim) ve tavası yapılır, burda gerçekten çok çeşit var ve çok lezzetliler. Yanında patates kızartması da olmazsa olmazı...
Brüksel'de Midye
Posted by
jewel
|
27 Ağustos 2010 Cuma
|
Labels:
Brüksel'de Midye,
Gezi / Travel,
Yiyelim / İçelim
|
2
comments
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta Paylaş
Hani yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat derler ya, ben bu sefer yediklerimi anlatmak istiyorum... Brüksel'in en meşhur yemeği midye (ve yanında patates kızartması!). Midye yemek için ise gelinecek en ünlü restoranı Chez Leon. Aslında bu en turistik olanı, eminim daha güzelleri de vardır ama Grand Platz'daki en bilinen yer burasıymış. Dediklerine göre burada günde 1 ton midye tüketiliyormuş. Ama midyeye geçmeden önce aparitiflerden başlayayım. Arkadaşım Kir Royal'in çok meşhur ve denenmesi gerektiğine ikna ettikten sonra birer kadeh içmeye karar verdik. Kuşüzümü likörü (creme de cassis) ve şampanya karışımı ile yapılıyormuş. İşin sırrı da yarım bardak şampanyaya sadece 1 kaşık likör koymak, fazlası tadınızı bozabilir.
Pul Koleksiyonunuz Var Mıydı?
Posted by
jewel
|
19 Ağustos 2010 Perşembe
|
Labels:
Dekorasyon,
Günün Dekorasyon Fikri
|
0
comments
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta Paylaş
Benim gibi küçükken başlayıp da devam ettiremediğiniz, eh çok da değerli olmayan pullarınız değerlendirmek için güzel bir fikir. Karton bir kutuyu - ayakkabı kutusu ya da aldığınız cam eşyalar kırılmasın diye verilen kutuları bu şekilde kaplayarak kullanabilirsiniz. Hatta seyahatlerde de hatıra olsun diye almış olduğum pullar da vardı, hani şu havaalanında satılanlardan.. işte kullanmak için güzel bir yer...
Tantitoni Dondurma Kapları
Posted by
jewel
|
18 Ağustos 2010 Çarşamba
|
Labels:
Daha Baska...
|
2
comments
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta Paylaş
Uzun süredir bakınıp duruyodum, tatlı servisi için minik, renkli seramik kap nerede bulurum diye, sonunda Tantitoni'de buldum. Dondurma temalı çok seçenek var, ama ben bu renkli kaplarda karar kıldım. Şimdi puding ya da muhallebi yapıp bu kaplara koyuyorum, böylece yediğim tatlı porsiyonları küçük oluyor ve kilo almıyorum:)) yani öyle umuyorum...:)
File Art
Posted by
jewel
|
14 Ağustos 2010 Cumartesi
|
Labels:
Dekorasyon
|
2
comments
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta Paylaş
File-art klasör etiketleri süpermiş, kütüphane raflarındaki sıkıcı dosyaları bu etiketlerle kaplamak bayağı iyi fikir.
Limango'dan 8,99 TL ye alınabilir. Üye değilseniz dahabaskablog@gmail.com adresini kullanarak buradan üye olabilirsiniz.
Limango'dan 8,99 TL ye alınabilir. Üye değilseniz dahabaskablog@gmail.com adresini kullanarak buradan üye olabilirsiniz.
Sabah ofiste olmak yerine...
Posted by
jewel
|
12 Ağustos 2010 Perşembe
|
Labels:
Daha Baska...
|
2
comments
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta Paylaş
Karabiber Ağacı
Posted by
jewel
|
11 Ağustos 2010 Çarşamba
|
Labels:
Daha Baska...,
Yiyelim / İçelim
|
3
comments
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta Paylaş
Daha önce hiç dikkatimi çekmemişti, hatta karabiberin ağaçta yetişeceği aklıma gelmemişti. Taa ki Foça sokaklarında adım başı karabiber ağaçlarını görene kadar... Söğüde benzeyen ağacın dallarından kızmızı karabiberler beni toplayın diye size bakıyorlar:) bunu öğrendikten sonra
tabiki heryerde agacı görmeye başladım, sanırım bütün Ege'de yetişiyor...
Aslında sonradan araştırdığıma göre bunlara "yalancı" karabiber ağacı deniyormuş, yemekte kullandığımız karabiber ağacı daha farklıymış ama ben yine de topladıklarımı kullanmayı düşünüyorum. Kıyabilirsem tabiki... Şu anda kavanozda duruyorlar, sanırım kurumalarını beklemem gerekecek, ama bu haliyle de çok güzel görünüyor.
Karabiber
İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi karabiber
Yaprağının ucunu ısırdım
Tadı karabiberdi karabiber.
Bir yaşıma daha girdim
Biber dediğin tuzluğa yaraşır
Fidesi olur fidan olur
Bir çınar boyunda karabiber
İnsanın başı döner
Çiçek mi, meyva mı, tohum mu nedir
Nar tanesi gibi pırıl pırıl
Çingen pembesinden sıcak
Karabiber ağaçlar dolusu
Karabiber sebil
Karabiber salkım saçak
İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi
Ya karabiber türküsü Allahım
Necati Cumalı söylerdi
Soba borusu gibi bir sesi vardı
Karabiberim, derdi karabiberim
Candarmalar geliyor kalk gidelim
İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi
Benim, avuç içi kadar saksılarda
Asma kütükleri, yeşerten anam
Bu ağacı görse sevincinden ağlardı
İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi
Dalını, meyvasını, gölgesini
Getirdi masamıza serdi
Yapraklarını görsen bayılırsın
Bir yazma oyası kadar ince
Söğüt dallarından narin
Saçlarının arasında dolaştığını duyarsın
İncecik biberli ellerin
Bedri Rahmi Eyüboğlu
(c)Daha Başka - http://dahabaska.blogspot.com/
tabiki heryerde agacı görmeye başladım, sanırım bütün Ege'de yetişiyor...
Aslında sonradan araştırdığıma göre bunlara "yalancı" karabiber ağacı deniyormuş, yemekte kullandığımız karabiber ağacı daha farklıymış ama ben yine de topladıklarımı kullanmayı düşünüyorum. Kıyabilirsem tabiki... Şu anda kavanozda duruyorlar, sanırım kurumalarını beklemem gerekecek, ama bu haliyle de çok güzel görünüyor.
Karabiber
İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi karabiber
Yaprağının ucunu ısırdım
Tadı karabiberdi karabiber.
Bir yaşıma daha girdim
Biber dediğin tuzluğa yaraşır
Fidesi olur fidan olur
Bir çınar boyunda karabiber
İnsanın başı döner
Çiçek mi, meyva mı, tohum mu nedir
Nar tanesi gibi pırıl pırıl
Çingen pembesinden sıcak
Karabiber ağaçlar dolusu
Karabiber sebil
Karabiber salkım saçak
İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi
Ya karabiber türküsü Allahım
Necati Cumalı söylerdi
Soba borusu gibi bir sesi vardı
Karabiberim, derdi karabiberim
Candarmalar geliyor kalk gidelim
İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi
Benim, avuç içi kadar saksılarda
Asma kütükleri, yeşerten anam
Bu ağacı görse sevincinden ağlardı
İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi
Dalını, meyvasını, gölgesini
Getirdi masamıza serdi
Yapraklarını görsen bayılırsın
Bir yazma oyası kadar ince
Söğüt dallarından narin
Saçlarının arasında dolaştığını duyarsın
İncecik biberli ellerin
Bedri Rahmi Eyüboğlu
(c)Daha Başka - http://dahabaska.blogspot.com/
Cunda Adası
Posted by
jewel
|
|
Labels:
Cunda Adası,
Gezi / Travel
|
2
comments
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta Paylaş
Senelerdir Ayvalığa gelip Cundayı gezemediğim için hayıflanır dururdum, sonunda gidip görmeyi başardım. Taş evleri, daracık sokaklarıyla çok şirin bir ada ama çok bakımsız kalmış. Evler yıkık dökük, sokaklar pis ve bakımsız, biraz ilgi görse çok daha güzel olabilir.
Akşamüstü geldiğimiz Cunda'da ilk iş çarşıyı gezmekle başladık. Çarşısı takıcılar, hediyelik eşya satanlar ve zeytinyağı dükkanları ile dolu. Zeytinyağlarını almadan tadabilirsiniz, isterseniz de telefonla sipariş üstüne de gönderebiliyorlarmış. Daha sonra ara sokaklardan dolaşarak Taksiyarhis Kilisesine geldik, burası da ne yazıkki bakımsız kalmı. Daha sonra tepeye kadar çıktık ve kendimizi Aşıklar Tepesinde bulduk:) buradan bütün Cunda adası ve karşısındaki Ayvalık seyrediliyor, dolunay manzarası da şansımız oldu.
Buradaki eski değirmen ve kilise Rahmi Koç'un katkılarıyla restore edilmiş ve 2007 de kütüphaneye dönüştürülmüş, ve Necdet Kent'in ismi verilmiş. Buradaki "Noltaljik cafe" de oturup kahvenizi içebilir ve manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.
Ne yenir ne içilir derseniz buranın en meşhur balığı papalina ve kalamar. Sahildeki lokantaların hemen hepsinde bulabilirsiniz. Zeytinyağlılardansa kabak çiçeği dolması meşhurmuş. Sonra üstüne kavun içinde dondurma (kocaman bir kavunun yarısını içi dondurma dolu bir şekilde önünüze getiriyorlar, görülmeye değer ama bir kişi nasıl bitirir bilmiyorum), ya da lokma yemelisiniz. Biz gittiğimizde lokmacının önündeki uzun kuyruğa giremediğimiz için bu seferlik yiyemedim.
En son da kahvenizi içmek için sahildeki Taş Kahve'ye uğrayın derim...
Akşamüstü geldiğimiz Cunda'da ilk iş çarşıyı gezmekle başladık. Çarşısı takıcılar, hediyelik eşya satanlar ve zeytinyağı dükkanları ile dolu. Zeytinyağlarını almadan tadabilirsiniz, isterseniz de telefonla sipariş üstüne de gönderebiliyorlarmış. Daha sonra ara sokaklardan dolaşarak Taksiyarhis Kilisesine geldik, burası da ne yazıkki bakımsız kalmı. Daha sonra tepeye kadar çıktık ve kendimizi Aşıklar Tepesinde bulduk:) buradan bütün Cunda adası ve karşısındaki Ayvalık seyrediliyor, dolunay manzarası da şansımız oldu.
Buradaki eski değirmen ve kilise Rahmi Koç'un katkılarıyla restore edilmiş ve 2007 de kütüphaneye dönüştürülmüş, ve Necdet Kent'in ismi verilmiş. Buradaki "Noltaljik cafe" de oturup kahvenizi içebilir ve manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.
Ne yenir ne içilir derseniz buranın en meşhur balığı papalina ve kalamar. Sahildeki lokantaların hemen hepsinde bulabilirsiniz. Zeytinyağlılardansa kabak çiçeği dolması meşhurmuş. Sonra üstüne kavun içinde dondurma (kocaman bir kavunun yarısını içi dondurma dolu bir şekilde önünüze getiriyorlar, görülmeye değer ama bir kişi nasıl bitirir bilmiyorum), ya da lokma yemelisiniz. Biz gittiğimizde lokmacının önündeki uzun kuyruğa giremediğimiz için bu seferlik yiyemedim.
En son da kahvenizi içmek için sahildeki Taş Kahve'ye uğrayın derim...
Çok güzel değil mi?
Posted by
jewel
|
10 Ağustos 2010 Salı
|
Labels:
Tasarım
|
2
comments
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta Paylaş
Zaman Çabuk Geçiyor...
Posted by
jewel
|
|
Labels:
Daha Baska...
|
0
comments
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta Paylaş
Vintage Facebook, Twitter, Skype, ve Youtube posterleri, çok başarılı:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)